Anayasanın Değiştirilemez Maddeleri ve Nobel Ekonomi Ödülü

1901 yılından başlayarak Nobel ödülleri; fizik, kimya, tıp, edebiyat ve barış alanlarında insanlığa hizmet eden eser ve buluşların sahiplerine veriliyor. Ödüllerin kaynağını Alfred Nobel’in kendi adıyla kurduğu vakfa yaptığı bağış oluşturuyor. Ödüller, ayrı birer komite tarafından veriliyor: İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi fizik, kimya alanlarındaki ödülleri; Karolinska Enstitüsü fizyoloji veya tıp alanındaki ödülleri ve Norveç Nobel Komitesi edebiyat alanındaki ödülleri veriyor. Norveç Parlamentosunca İsveç Akademisinden seçilen beş kişilik bir kurul ise barış alanındaki ödülün sahibini belirliyor. Ödül almayı hak eden kişi veya kurum bir madalya, bir diploma ve yıllar içinde değişen miktarda para ödülünün sahibi oluyor (günümüzde 1 milyon doların biraz üzerinde.)

Nobel Ekonomi Ödülü, orijinal Nobel ödülleri arasında yer almıyor. İsveç Merkez Bankası (Sveriges Riksbank) 1969 yılından itibaren, Nobel Vakfı’nın desteğiyle yürütülen bir ekonomi ödülünü finanse etmeye başladı ve bu ödül ilk andan itibaren Nobel Ekonomi Ödülü olarak anıldı. Bu ödülün Nobel Ekonomi Ödülü adıyla anılmasının nedeni diğer Nobel ödülleriyle aynı prosedüre tabi olmasından kaynaklanıyor. Ekonomi ödülüne aday olacaklar tıpkı Fizik ve Kimya alanındaki adaylar gibi İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından belirleniyor. Diğer Nobel ödülleriyle tek farkı bu ödülün parasının Nobel Vakfınca değil Riksbank tarafından karşılanıyor olmasında. Nobel Ekonomi Ödülünü kazanan ilk iktisatçılar Ragnar Frisch ve Jan Tinbergen idi.

Bu yılın Nobel Ekonomi Ödülünü Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson aldı. “Ülkeler arasındaki büyük gelir farklılığını azaltmanın zamanımızın en büyük amacı olduğuna” vurgu yapan ödül komitesi başkanı “bu üç iktisatçının bu amaca ulaşabilmek için toplumsal kurumların önemini ortaya koyduklarını” belirtiyor. İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi, bu üç iktisatçının “bazı ülkelerin kurumlarının zayıflığı nedeniyle gelişememe tuzağına düşüp orada kaldıklarını, buna karşılık toplumsal kurumlarını geliştirebilen ülkelerin bu tuzaktan çıkarak refahlarını artırdıklarını savunan çalışmalarını” ödüle layık gördüğünü açıkladı.

Kurumlar denildiği zaman yalnızca bir takım örgütler anlaşılmamalı kuşkusuz. Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası, düzenleyici ve denetleyici kurullar nasıl birer kurumsa, hukuk, demokrasi, eğitim, laiklik de birer kurumdur. Bir başka ifadeyle merkez bankasının bağımsızlığı, bu kurumun doğru kararlar alıp doğru politikalar uygulaması açısından ne kadar önemliyse eğitim sisteminin bilime dayanması ve bilime uygun insan yetiştirmesi ya da hukukun üstünlüğü ve herkese eşit uygulanması da o kadar önemlidir. Hatta bana sorarsanız bunlar çok daha önemlidir.

Ekonomik olarak ya da askeri olarak belirli bir güce sahip olmak tek başına gelişmişlik ölçüsü değildir. İnsan haklarını güvence altına almayan, azınlıklarını koruyamayan, hukuku insanlara eşit uygulayamayan, eğitimde bilim dışı konulara yönelen bir ülke istediği kadar GSYH’sini ve kişi başına gelirini yükseltsin gelişmiş ülke sayılamaz.

Bizim anayasamızın ikinci maddesi şöyle diyor: “MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

Bu maddede geçen kurumları bir sıralayalım: (1) İnsan haklarına saygı, (2) Atatürk milliyetçiliğine bağlılık, (3) Demokratik devlet, (4) Lâik devlet, (5) Sosyal devlet, (6) Hukuk devleti.

Bugün bunlar kâğıt üzerinde var ama uygulamada hiçbiri yok. Ona karşın siyasal iktidar bu maddelerde değişiklik yapma imkânını zorluyor. Nedeni bu maddede sayılan ilkelere uymamak değil, onlara zaten uymuyorlar, nedeni uymadıkları için sorumlu duruma düşmekten kurtulmak. Türkiye’nin GSYH’sini ve kişi başına gelirini artırmasına karşın içine düştüğü tuzaktan çıkamamasının nedeni bu sayılanların yasalarda yazılı kalması, uygulamaya sokulamamasıdır.  

Özetle söylemem gerekirse Acemoğlu, Johnson ve Robinson’un çalışmalarının Nobel ödülüyle ödüllendirilmesi, Türkiye açısından benim neredeyse 35 yıldır anlatmaya çalıştığım yapısal reformların önemini bir kez daha ortaya çıkardı.


Yorumlar

  1. Hocam teşekkürler. Bizde bunların hiçbiri yapılmadan iyi kötü gidiyor. Ama ne zamana kadar gider cevabını bilen yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi kötü gitmiyor aslında müthiş bir ülkenin bütün potansiyeli heba ediliyor.

      Sil
  2. Siz de her gün bunları söylüyorsunuz hocam

    YanıtlaSil
  3. Daron Acemoğlu'nu kıskanıyor musunuz Mahfi bey?

    Lütfen samimiyetle cevaplayınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adsız 17:06 Hadsiz bir soru yöneltmiş. Sn. Mahfi Eğilmez’in düşünceleri Nobel kazanmıştır Daron Acemoğlu ile.

      Sil
    2. Bu nasıl soru böyle? Bu sayfada bir insan neden böyle bir şey sorar? Ciddiyetsizlik.

      Sil
  4. Sayın hocam, kaleminize sağlık. Çok teşekkürler. Affınıza sığınarak ikinci paragrafta yanılmıyorsam İsveç Merkez Bankası olmalı. Sağlıkla kalınız.

    YanıtlaSil
  5. Hocam Sveriges Riksbank İsveç MB olmalı. Usanmadan bilgilendirdiğiniz için de ayrıca çok teşekkürler, kolaylıklar dilerim.

    YanıtlaSil
  6. Hocam,Em.Amr.T.Ertürk'ün dediğine göre resmi kurumumuz AFAD,400 Arap kökenli ailenin barınma dahil tüm masraflarını karşılıyormuş.Aynı zamanda onlara değişik vilayetlerde konut sağlayacakmış.Yapılan yardımlar Türkiye'de toplanan vergilerle mi sağlanıyor.Yoksa hükumetin bunda da AB ile bir yükümlülük anlaşması mı var.Biz bunu ne şekilde yorumlamalıyız.

    YanıtlaSil
  7. Hocam kredi kartı limiti 100 bini aşanlardan yılda 750 lira vergi alınmasındansa, yıllık geliri 1 milyondan fazla olanlardan (100'de 1 oranında) senede en az 10000 lira vergi alınması daha adil olmaz mı? Özellikle zengin işletmelerin bazı dönemlerde vergi affına tabi tutulmasının yerine bilakis onlardan daha fazla vergi alınması gerekmez mi?

    Benim dünya hayalim yoksulluk sınırının altında yaşayan hiç kimseden vergi alınmaması yönünde. Çünkü asgari ücreti belirleyen, emekli maaşlarını belirleyen ve bu insanları yoksulluğa iten devlettir. Bundan dolayı devlet, bizzat kendisi tarafından fakirleştirilmiş insanların ceplerine göz dikmekten utanç duymalıdır. Bu insanlardan vergi almaktansa, ''Sizi, içler acısı bu duruma ben soktum'' diyerek bir çok hizmeti bedava vermelidir.

    Mesela devlet bu insanlar için yoksulluk kartı çıkartır. Bu insanlardan hiç bir şekilde vergi alınmaz. Ulaşım bedava olur. Suriyeliler gibi bütün sağlık hizmetleri de bedava olur. Açlık sınırı 20 bin liraysa dört kişilik aile başına her ay 20 bin lira limitli market kartı verilir vs. vs. Kısacası devlet yoksulluğa ittiği ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insana karşı mahçubiyet duymalı, onların 1 kuruşuna bile göz dikmemeli, onlardan hiç bir şekilde almamalı, tam tersi vermelidir.

    Devlet zenginden alır fakire verir böylece sosyal adaleti sağlar. Zenginlerin üzerinde fakirin hakkı vardır. Çünkü fakirler olmasa zenginler zengin olamazlar. Devlet bu dengeyi sağlamalıdır. Aksi halde milyonlarca insan devlet tarafından iki kez haksızlığa uğratılır. Birinci haksızlık bu insanların devlet tarafından fakirliğe itilmeleridir. İkinci haksızlık ise fakirliğe itilmiş bu insanların vergi yoluyla devlet tarafından gelirlerine göz dikilmesidir. Devletin kendi halkına haksızlık üzerine haksızlık yapması kabul edilemez.

    Lakin zenginlerden her sene ekstra 100'de 1 oranında vergi almak hiç olur mu? Olmaz. Onlar vergi affına tabi olmalıdır ki, aman hiç kimse işten çıkartılmasın ve kölelik sistemi de devam etsin. Vergiler fakir halka yıkılsın. Sonuçta ne kadar çok insan fakir bırakılırsa, zenginler de zenginliklerini katlamış olacaktır. Kısacası halkı düşünen yok hocam. Aksini düşünen varsa gelsin yazsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devlet GSS kapsamında (hiç bir hizmet görmese bile) işsiz olanlar dahil herkesi her ay 600 lira borçlu çıkartıyor. Ödenmeyen borçlar faize tabi oluyor. Suriyelilere ise hizmet bedava. Suriyede savaş bitmedi mi? Artık mülteci mi kaldı? Kendi halkını ikinci sınıf vatandaş görme durumu daha ne kadar devam edecek böyle? Kaldı ki kamudan sağlık hizmeti almak zorunda mıyız? Kamudan sağlık hizmeti almak istemeyenler mesela özel sağlık sigortası yapanlar da borçlu oluyor. Bu nasıl bir mantık? Böylesi bir saçmalığın derhal düzeltilmesi lazım.

      İstanbul'da Ekim ayı itibariyle ortalama kiralar 24 bin 400 lira olmuş. 12 bin 500 lira emekli maaşı alanlar nasıl yaşayacak? Karı koca emekli olsa 25 bin lira yapar. Geriye koskoca ay için 600 lira kalıyor. Ne yiyecek ne içeçek bu insanlar? Vatandaşı düşünen yok. Bugün manav reyonlarına gidin hepsi emekli çalışanlarla dolu. Çünkü insanlar geçinemiyorlar. Emekliler çalışınca bu sefer de çalışan emekli sayısınca çalışamayan genç işsizler birikiyor. Halk gerçekten çok zor durumda, perişan vaziyette. Halkı daha çok ezmeye yönelik politikaların değil, halkın nefes almasını sağlayacak halkçı politikaların bir an evvel hayata geçirilmesi gerekiyor.

      Sil
    2. Eğer vergi oranlarını arttırırsaniz bu global ekonomide sermaye kaçar o yüzden bu sistem de sermaye vergi aflari işin doğasında var.
      Ama işin ilginç yönü bu sistemi yıkacak dinamiginde bundan kaynaklanması ezilen kesimin bu kadar büyük olması ve bunun popülist politikalar ve medya sermayesini ele geçirerek bütün psikolojik ve algısal yöntemlerle bastirabileciginin sanilmasi ne kadar sürer nerede patlar bilmiyorum ama bir patlamanın yaşanmaması imkansız çünkü kapital sistem içindekilerin bu kadar ince düşünmeleri imkansız ben de dahil hepimiz altta kalanın canı ciksin diyerek kapitalist felsefenin hakkını veriyoruz o yüzden sistemin yıkılması kaçınılmaz ama ne tetikler ne zaman bilmiyorum kimse de bilmiyor ve umutsamiyor

      Sil
    3. Adsız15 Ekim 2024 19:52 ''Halkı daha çok ezmeye yönelik politikaların değil, halkın nefes almasını sağlayacak halkçı politikaların bir an evvel hayata geçirilmesi gerekiyor'' demişsiniz. Hükümet ise oy yoksa hizmet de yok diyor. Kendi halkını, kendilerine oy verilmediği taktirde hizmet alamamakla tehdit ediyor. E oy verildi. Fakat hala halka nefes aldıran politikalar yok. Dediğiniz gibi vergilerle halkı daha da çok ezen politikalar var. Maaşlar da çok düşük, halk geçinemiyor. Peki nasıl olacak bu iş? Kendi başarısızlıklarını kendilerine oy vermeyenlere yükleyip, sorumluluktan kaçarak mı olacak? O halde neden o koltuklara talip oldunuz? Kendi zümrenizi, kendi taraftar ve yandaşlarınıza ayrıcalık tanımak için mi? Yoksa adil olmayan tüm ihaleleriniz de bu amaca mı hizmet ediyor? Oysaki Allah, adaleti ayakta tutun, adaletten dönüp tutkularınıza uymayın demiyor mu? Fakat kendiniz bu emre uymazsınız. Sonra da amacınızın Allah korkusuna sahip gençler yetiştirmek olduğunu söylersiniz. O gençler sizi örnek alacaksa vay halimize. Halkı dinle kandırmakta üstünüze yoktur. Halkçı düşünenleri sahte montajlarla halka karşı vatan haini ilan etmekte de üstünüze yoktur. Hani halka hizmet Hakka hizmetti? Ne oldu da bu düşünce oy yoksa hizmet de yok'a dönüştü? İşte bu samimiyetsizliğiniz ve hak hukuk tanımazlığınız sizin sonunuzu hazırlayacak. İnsanlar her ay, ay sonunu nasıl getireceklerini bizzat yaşaya yaşaya tecrübe ettiler. Sonuç hüsran. Eskiden bir şeylerin değişmesi için birilerinin ölmesi gerekiyordu fakat artık o da geçerli değil. Çünkü ölünce de değişmiyor. Ne zaman ki adaleti ayakta tutan, kimseyi kayırmayan halkçı politikalara dönersiniz, sosyal adaleti sağlar, insanlara nefes aldırırsınız o zaman belki bir şansınız daha olur. Aksi halde sonunuz yakındır. Seçimle geldiğiniz gibi seçimle de gidersiniz.

      Sil
  8. Anayasanın değişmez maddeleri haricinde 5,6,7,8,9,10,11'inci maddeler ve başlangıç ilkeleri ilk dört maddeleri kadar değerlidir. Onlar da değiştirilemez. Ayrıca 1 nolu Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin ilk 3 maddesini de Anayasa'nın ilk 11 maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'nin sorunu Anayasa değiştirmek değil. Önce Anayasayı uygulamak lazım.

      Sil
    2. Çok haklısınız hocam. Ama bu kişilerinde aslında bizi çekmek istedikleri nokta burası. Zaten biz bunu uygulamıyoruz. Değiştirelim ve uygulanabilir olsun. Araya da bir iki sulandırma maddesi atılır oy almak için, yetmez ama evetciler gibi.üstüne birde gizli kapaklı açılım. israilde zaten bize saldıracak bu çıkmazsa beka tehlikesi var. birde şeytanın bile aklına gelmeyecek bir iki birşey daha bulurlar.

      Sil
  9. Paylaşım İçin Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  10. Nobel ödüllü bir ekonomistimiz var. Ne iyi. Ülke onun düşüncelerinin tam tersi yönde hareket ediyor. Ne kötü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Model ödüllü bir ekonomistimiz de var. Ne iyi. Ülke onun düşüncelerinin tam yönünde hareket ediyor. Ne kötü.

      Sil
  11. Soyisminiz gibi kimsenin önünde eğilmiyorsunuz SAYIN HOCAM. Son 5 YILDIR Özellikle hukukun üstünlüğü ve yapısal reformları üstüne basa basa TEKRAR ederek zihnimize yerleştirdiniz.Sonsuz teşekkürler.

    YanıtlaSil
  12. Cahillik ne güzel bir şey. Hiçbir sorumluluğunuz olmuyor.

    Keşke herkes cahil olsa.

    Siz de böyle mi düşünüyorsunuz Mahfi hocam?

    YanıtlaSil
  13. Tüm maaşlardan emekliler dahil bordo üzerinden binde 1 hükümet ( oy) vergisi alınsın. Ayrıca asgari ücretin 5 misli ve daha yüksek yüksek olanlardan binde 5 ve misli kadar vergi alınsın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lütfen hükümete vergi önermeyin böyle bir şeye ihtiyaçları yok.

      Sil
    2. Emekliler halihazırda %35-40 arasında TÜİK vergisi ödüyor. Onlardan daha fazla vergi almak zalimlik olur.
      Çalışanlara gelirsek:
      Türkiye tekstil sektörü hızla Mısır'a taşınıyor. İşçiler asgari ücret yetersiz diye isyan ediyorlar.(İşe başlayanların önemli bir kısmı bu paraya bu iş yapılmaz diye ilk ay içerisinde ayrılıyorlar). Haklılar. İşverenler ise ücretleri çok fazla buluyorlar.(Ve çalışan bulmakta zorlanıyorlar). Onlar da haklı. Peki sorun nerede? Maaşlı çalışanlar üzerinde çok fazla vergi yükü var. dolaylı vergiler düşük gelir grubunu olumsuz etkiliyor.
      İkinci örneğe geleyim:
      Mühendis arkadaşım Almanya'ya taşındı. Aynı firmanın Almanya merkezinde aynı brüt maaşa çalışıyor. Türkiyede olduğundan daha rahat geçiniyor. Hem gelir vergisini hem de dolaylı vergileri çok daha az ödüyor. Başta kirası biraz daha fazla idi ama artık İstanbuldaki kiralar da berlini geçmiş durumda.
      Dolaylı vergilerle nasıl soyulduğumuzu merak ediyorsanız onu da anlatayım:
      Dünyanın bir çok yerinde iletişim ve internet insan hakkı olarak görülmeye başlandı. Biz ise cep telefonu iletişimi için bir çok çeşitte ve yüksek miktarlarda vergi ödüyoruz. Bunlar faturada kdv ve özel iletişim vergisi, cep telefonu satın alırken kdv ve aşırı yüksek miktarda ötv, cep telefonunu yurt dışından getirirseniz kayıt ücreti ödüyoruz. Ayrıca mobil iletişim ağı ihaleleri de vergi işlevi görüyor. (Faturalara gelen aşırı zammın nedenini merak ediyorsanız, 2025 yılında 5g ihalesi yapılacak. Buradan devlet kasasına daha fazla para[aslında vergi ama neyse] toplamak için yapıldı).

      Konuyu çok dağıttım. Türkiyenin asıl sorunu oransal olarak alt gelir gruplarının üstünde çok fazla vergi olması ve bu vergilerin uzun yıllar boyunca ve bu gün de sorumsuzca kullanılıp çarçur edilmesidir.

      Sil
  14. Bizim ekonomi de en kötü filmlere verilen "altın ahududu " tipinde bir ödülü hakediyor.. Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
  15. Mahfi hocamız, yapısal reform nedir diye sorulduğunda, sadece bundan değil ama sürekli bilimsel eğitime dönme konusundan bahsediyor. Ama eminim ki, bu lafı duyanların en az %99'u bunu "bilimi daha iyi uygulama" önerisi olarak anlıyor. Hocamız da tahminimce bunu bildiği için bu sefer "eğitimde BİLİM DIŞI konulara yönelen bir ülke" diyerek daha çarpıcı bir şekilde anlatmaya çalışmış. Ama insan beyni bazı konularda kendi anlayışını otomatik olarak sansürler. Anladığı zaman üzülebileceği bazı şeyleri üzerinde bir saniye bile düşünmemeye programlıdır. Bundan dolayı hocamızın bu çarpıcı anlatımını da en az %99 yine anlamayacak.

    Hocamızın "Bilim dışı konular" diyerek neleri kast ettiğini tam olarak bilemem ama eğitimde bu problemin sona ermesi için yapılması gerekeni kendi fikrimce söyleyebilirim:

    Hacı, hoca, imam, ermiş, derviş, şeyh, şıh ve evliyaların değil okul içine girip ders vermek, okul bulunan yere 1 KM'den fazla yaklaşması yasaklanmalıdır. Cinler, şeytanlar, ruhlar, periler, melekler ve diğer gözle görülmeyen varlıklar okullardan kovulmalıdır. Zira, bilimin olduğu yerde nasıl ki fallar, büyüler ve rüya yorumları olamazsa, bunlar da olamaz. Hacıların, hocaların, imamların, ermiş ve dervişlerin ve rüyalara giren nur yüzlü-ak sakallı dedelerin yeri bilim yuvaları değil tapınaklardır.

    Bu sadece bilimi değil, demokrasiyi ve hukuku da kurtarır. Çünkü laikliğin olmadığı yerde demokrasi veya hukuk aramak çölde balık aramaktan daha beter bir komedidir. Kimse "Ama Avrupa'nın falanca ülkesinde de ..." diyerek bu zülme bahane sıralamasın. 1-- Avrupa da mükemmel değil. 2- Avrupa'nın da bazı yerlerinde anti-laik uygulamalar var ama bizdekinin çeyreği yok.

    Hocamıza binlerce kez teşekkürler.

    YanıtlaSil
  16. Adam dinamiti bulmuş nobel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pişman olduğu için kazandığı parayı bu işe adamış.

      Sil
  17. Yazacaklarınızı ve söyleyeceklerinizi dikkatle takip etmeye devam edeceğiz.
    Değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  18. Yanlış anlaşılma olmasın ama,

    Mahfi hoca Daren Acemoğlu'nu tanıyor. Peki, Daron Acemoğlu Mahfi hocayı tanıyor mudur acaba?

    Geçmişte hiç bir araya gelmişlikleri var mıdır? (Toplantı, konferans, sunum, düğün, cenaze, vb.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daron Acemoğlu ile tanışıyorum. Twitterda da birbirimizi takip ediyoruz.

      Sil
  19. Hocam rica etsem yazıyı genişletip En çok Nobel ödülü kazanan ülkeler sıralaması ve ödül sayılarını da ekleyip bu ülkelerin gelişmişlik seviyeleri (ekonomi, insan hakları, adalet, özgürlükler, üniversitelerin özerkliği) ile kıyaslayabilir misiniz?

    Bilimsel başarının tesadüf olmadığını net ortaya koymak gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O da ayrı bir yazı konusu olabilir.

      Sil
    2. Nobel ödülü sayısına göre ülkelerin sıralaması genellikle değişebilir, ancak genel olarak en çok Nobel Ödülü kazanan ülkeler şunlardır:

      1. *Amerika Birleşik Devletleri*: Yaklaşık 390 ödülle en fazla Nobel Ödülü'ne sahip ülkedir.
      2. *Birleşik Krallık*: Yaklaşık 130 ödülle ikinci sıradadır.
      3. *Almanya*: Yaklaşık 100 ödülle üçüncü sırayı alır.
      4. *Fransa*: Yaklaşık 70 ödül kazanmıştır.
      5. *İsveç*: Yaklaşık 30 ödül ile kendi ülkesinde Nobel ödülü verilmesi nedeniyle önem taşır.
      6. *Rusya/Sovyetler Birliği*: Yaklaşık 30 ödül kazanmıştır.

      Bu sıralama, farklı alanlardan (fizik, kimya, barış, tıp, edebiyat) gelen ödülleri kapsamaktadır. En güncel ve kesin bilgiler için Nobel Ödülleri'nin resmi web sitesine başvurmak en doğru yaklaşım olacaktır.

      Yapay zekanın cevabı bu şekilde. Ben 62 yaşındayım. Yapay zeka kullanmaya başladım.

      Sil
  20. Kimseyi savunma gibi bir derdim yok ama Anayasanın ilk dört maddesinin değişmeyeceğini ve bu maddeler ile kendilerinin hiçbir sorunu olmadığını Cumhur ittifakı yetkilileri defalarca ifade etti. Bilim insanları olarak delilsiz konuşmanız hoş değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Daha dün TBMM Başkanı değiştirilmesi gerektiğini söyledi. Bundan iyi delil mi olur?

      Sil
  21. Bazı ülkelerin kurumlarının zayıflığı (Örnek merkez bankası, maliye, eğitim ve hukuk) Sanki bu üç ekonomist Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson bizim ülkemizin fotoğrafını çekmişler yoksa bana mı öyle geliyor.....!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru tespit ama b u kategoride bizim gibi birçok ülke var.

      Sil
  22. Geçen sene dörtlü mtv , bu sene kredi kartı aidatı , seneye ne geliyor hocam ? Yıllık vatandaşlık bedeli falanmı ? Hatta vatandaşları elit , elit plus gibi farklı sınıflara ayırıp ayrı ücret alınabilir . Şeytanın aklına gelmeyen bu adamların aklına geliyor helal olsun . Az bile .

    YanıtlaSil
  23. Hocam sende bir sal artık rahatla...titanik battı bize filikada yok..hipotermiden inan acı duymayacagız ölümün keyfini cıkar birkez yaşayacagz bak buduyguyu...güverteden gelen müzigin sesine bıraktım ben kendimi...:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Benim üzerimde "gerçeği kovalamak laneti" var.

      Sil
  24. Yapısal reform konusunda öne çıkan bazı ülkeler:

    1. Almanya
    Reform Alanları: İşgücü piyasası (Hartz Reformları), sosyal güvenlik (Agenda 2010), mesleki eğitim sistemi (Dual Eğitim Sistemi), dijitalleşme (Sanayi 4.0) ve enerji dönüşümü (Energiewende).
    Başarı: Almanya, işsizlik oranlarını düşürme, ekonomik büyümeyi artırma ve yenilikçi sanayi politikalarıyla Avrupa'nın en güçlü ekonomisi olmayı başardı.

    2. Güney Kore
    Reform Alanları: Eğitim reformları, teknoloji ve inovasyona dayalı sanayi politikaları, ihracata dayalı büyüme modeli.
    Başarı: Güney Kore, özellikle 1960’lardan itibaren sanayi politikalarında yaptığı reformlarla bir tarım ülkesinden dünyanın önde gelen teknoloji ve sanayi devlerinden biri haline geldi. Eğitimde reformlar ve teknoloji yatırımları, bilgi ekonomisinin temelini oluşturdu.

    3. İsveç
    Reform Alanları: Vergi reformları, refah devleti reformları, işgücü piyasası reformları.
    Başarı: İsveç, 1990’larda yaşadığı ekonomik krizden kapsamlı vergi ve sosyal güvenlik reformları ile çıktı. Sosyal devlet anlayışını korurken, aynı zamanda ekonomik büyümeyi sürdürülebilir hale getirdi. Kamu harcamalarını etkinleştiren reformlar, İsveç’in istikrarlı büyümesini sağladı.

    4. Yeni Zelanda
    Reform Alanları: Kamu maliyesi reformları, serbest piyasa reformları, tarım ve ticaret reformları.
    Başarı: 1980’lerde büyük bir ekonomik krizle karşılaşan Yeni Zelanda, kamu maliyesini dengelemek ve vergi reformları yapmak için büyük adımlar attı. Tarım sektöründe sübvansiyonları kaldırarak verimliliği artırdı ve ticareti liberalize ederek küresel rekabet gücünü artırdı.

    5. Singapur
    Reform Alanları: Eğitim reformları, işgücü piyasası reformları, kentsel gelişim politikaları, vergi reformları.
    Başarı: Singapur, işgücü piyasasının esnekliği, düşük vergi oranları ve yüksek teknoloji yatırımları ile Asya'nın finansal ve teknolojik merkezi haline geldi. Eğitimde yapılan reformlar, ülkenin küresel rekabette en üst sıralara yükselmesine katkı sağladı.

    6. Kanada
    Reform Alanları: İşgücü piyasası reformları, göç politikaları, sosyal güvenlik reformları, sağlık reformları.
    Başarı: Kanada, göçmen dostu politikaları, esnek işgücü piyasası ve sağlam sosyal güvenlik sistemi sayesinde hem büyüme sağladı hem de toplumsal refahı artırdı. Sağlık sisteminde yapılan reformlar, sağlık hizmetlerine erişimi genişletti ve maliyetleri düşürdü.

    7. İrlanda
    Reform Alanları: Vergi reformları, yabancı yatırım teşvikleri, işgücü piyasası reformları.
    Başarı: 1990’larda yapılan reformlarla İrlanda, Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline geldi. Kurumlar vergisini düşürerek teknoloji ve finans şirketlerini çekti, işgücü piyasasında esneklik sağladı. Ancak, 2008 finansal krizi sonrası bu modelde bazı zorluklar yaşandı.

    8. Çin
    Reform Alanları: Tarım reformları, özel mülkiyet haklarının genişletilmesi, serbest piyasa reformları.
    Başarı: 1978’den itibaren başlatılan "Deng Xiaoping Reformları" ile tarımda kolektif sistemden bireysel çiftçilik modeline geçildi, serbest piyasa ekonomisine yönelik reformlar yapıldı ve Çin, dünyanın en büyük ikinci ekonomisi haline geldi. Kapsamlı reformlar, milyonlarca insanı yoksulluktan kurtardı.

    9. Şili
    Reform Alanları: Vergi reformları, sosyal güvenlik reformları, ticaret ve yatırım reformları.
    Başarı: Şili, 1980’lerden itibaren uyguladığı serbest piyasa reformlarıyla Güney Amerika’nın en istikrarlı ekonomilerinden biri oldu. Ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı yatırımların artması ve mali disiplin, büyüme ve refah düzeyini artırdı.

    10. Avustralya
    Reform Alanları: Tarım ve ticaret reformları, vergi reformları, sosyal güvenlik reformları.
    Başarı: Avustralya, özellikle ticaret ve tarım politikalarındaki reformlarla dünya ticaretinde rekabet gücünü artırdı. Sosyal güvenlik ve işgücü piyasası reformları ile ekonomik büyüme ve toplumsal refahı destekledi. ChatGPT

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ChatGPT eksik bırakmış. Sonradan işleri tersine çevirmiş olsa da 1923'den itibaren Türkiye var. Atatürk Türkiyesi yapısal reformların önderiydi.

      Sil
    2. Yapısal reform olması için önce hukuk gerekir.

      Sil
    3. Chatgpt dediğiniz sistem internetten sağdan soldan bulduğu ne varsa sözüm ona onları değerlendirip sonuç üretiyor. Ermeni katliamı ile öldürülen Türkler ile ilgili bilgi internette çok düşüktür ama internette arasan Ermeni soykırımı yapmış zalim Türkler ile ilgili pek çok kasıtlı yalan bulursun aynı şey Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı'nda da geçerli. O yüzden chatgpt şöyle dedi falan bazı konularda tamamen saçma ve hatta taraflı yorumlar ile karşınıza çıkacak. Yapay zeka geldi mertlik bozuldu safhasında bir gelişme değil bu, yapay zeka sadece yapay henüz bir zeka değil.

      Sil
  25. Hocam tarafsız olarak söylemem gerekirse; 1982'de darbe ile yapılan bir anayasayı nobel ödülü ile iktidara bağlamanızı anlamsız buldum. Nobel ödülüne konu makale ve ekonomik politika uygulamalarını eleştirebilirsiniz. Ancak bu darbe anayasasını iktidar yapmamış, ilkeler malumunuz olduğu üzere 43 sene önce yazılmış, bundan önce cumhuriyetle birlikte 1924, 1961 ve 1982 anayasaları ile birlikte tam dört rejim altında yaşamış bir milletin fertleri olarak zannetmiyorum ki kimse Cumhuriyet dışında bir ülkede yaşamak istesin, sizin taraftan bakanlara söylemliyim; bölücü ayrılıkçı terörist yapılar ve bileşenleri, benzerleri dışında iktidar sahipleri de dahil kimsenin ilk 4 madde ile ilgili problemi bulunmuyor. Anketlerde ülkenin temel problemi ekonomik refah, adalet gibi kelimeler.. halkın öncelikli talepleri bunlar. Aslında iktidar dışında halkında yeni bir anayasa yapılsın gibi bir talebinin de bulunduğuna inanılması gerçekten zor. Bu talep halktan kopuk bir girişim. Bununla beraber 22 Yıldır iktidarda olan bir parti 22 yıldır anayasanın ilk 4 maddesi ve cumhuriyetin temel (Değişmez!) ilkeleri ile ilgili değiştirilmesi yönünde bir girişim yapmamış, bu ilkeye aykırı toplumsal bir talep olmamışken şimdi bu ilkelere uyulmuyor diye itham edici bir bakış size yakışmıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TBMM Başkanını ve Cumhur ittifakının ortaklarından HüdaPar Başkanının söylediklerini dinlemediğinizi varsayarak bu açıklamanızı bilgisizliğine veriyorum.

      Sil
  26. Mahfi bey her ulkedeki kurumlar o ulkenin halkinin bir yansimasi degil mi. O halde uluslarin zenginligi ahlak seviyesi ile dogrudan ilgili degil mi. Bizim halkimiz hukukun ustunlugu istemiyor ki. Kendi mezhebinin kendi etnisitesinin ve hemsehrisinin ustunlugunu istiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazı konular vardır ki halka bırakılamaz. Hukuk bunlardan birisidir. Halk ne isterse istesin ülkede hukuku tarafsız işleyecek şekilde tesis edip uygulamak gerekir. Aksi takdirde anarşi doğar, orman kanunu geçerli hale gelir.

      Sil
  27. Hocam selamlar
    1929 büyük buhran ve 2008-2009 benzeri bir ekonomik krizi önümüzdeki dönemde dünyada bekliyor musunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben 2008 - 2009 küresel krizinin halen bitmediğini düşünüyorum.

      Sil
  28. keşke öğrenciniz olabilseydim...

    YanıtlaSil
  29. Murat Bozdoğan16 Ekim 2024 11:08

    Çok saçma ve boşuna bir çalışma olmuş. Dünya ülkelerine bir yol gösterdiniz ve dünya üzerindeki tüm ülkeler de önerilerinizi uygulamaya koydu diyelim. Yani tüm devletler hukukun üstünlüğüne harfiyen uydu, liyakatten taviz vermedi vs. Tüm dünya ülkeleri bir müddet sonra gelişmiş ülke mi olacak. HAYIR. Kafası biraz daha fazla çalışan bir adım öne geçecek, herkesin kafası mı aynı çalışıyor daha az uyuyan pastadan büyük dilimi alacak. Ama kıyamete kadar konjonktürel olarak isimler değişmekle beraber hep gelişmiş ülkelerle, daha az gelişmiş ülkeler olacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediklerinizin hiçbir bilimsel temeli yok. Varsayımları yanlış olan bir analizin vardığı sorunçlar doğru olamaz.

      Sil
  30. Mahfi Bey çok teşekkürler yazınız için. Umarım tüm bu kaybettiklerimizi geri döndürebiliriz ülkece. Ama en korkutucusu, şu an parasızlık yüzünden okula gidemeyen çocuklar. Sayıları da artık az değil. Eğitim önemli derken, en iyi ihtimalle çoğunluğu sadece okuma yazma bilen bir topluma dönüşmekten korkmalı galiba.

    YanıtlaSil
  31. Hocam, Ahlaki olan ile doğru olan çeliştiğinde tercihiz hangisi olur?
    Böyle bir soru karşısında çoğu kişi iki seçenekten birini sorgulamadan seçer.

    Ama işin içine felsefe girerse cevaptan önce sorular daha önemli olur. Mesala; ahlak neye göre hangi zaman, mekan, din, töre, siyaset...'e göre tanımlanmış? Doğru peki kimin doğrusu neye göre doğru kabul ediyoruz?
    Eğer ikisi çelişiyor ise ahlakın doğru olmasa kabul edilebilen durumları mı var? Burda ahlak mı doğru mu sorgulanmalı?...

    Sorular uzar gider, Bilim felsefesi, din felsefesi olmadan öğrenim eksik kalır, bilim ilerleme imkanı bulamaz. Bizim eksikliğimiz bundan başlamıyor mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahlaki olanla doğru olan pek çelişmez.
      Ahlakla din aynı şey değildir. Zaman içinde ahlak anlayışı değişir. Çünkü insan değişir. Oysa dinler değişmez.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?